HAFİF YAĞMUR
SABAHA KALAN SÜRE
İş Bankası’nın katkılarıyla çekilen BKM yapımı ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ adlı sinema filmi, Cumhuriyet’in kültür – sanat devriminde; Atatürk’ün isteğiyle ‘Özsoy Destanı’nın bestelenerek sahnelenmesiyle atılan ilk adım sırasında verilen eşsiz mücadelede yaşananları gözler önüne serecek Ön hazırlık dönemi 1.5 yıl süren, ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nı Yağız Alp Akaydın yönetirken kamera karşısına güçlü bir oyuncu kadrosu geçti. • Salih Bademci… Ahmet Adnan Saygun • Ertan Saban… Mustafa Kemal Atatürk • Ahmet R. Şungar… Münir Hayri Egeli • Birce Akalay… Nimet Vahide • Melis Sezen… Mediha • Şifanur Gül… Nükhet • Mehmet Özgür… Süleyman • Burak Bilgili… Nurullah Şevket • Emre Karayel…Nuri Conker • Bensu Soral… Miti • Okan Yalabık… Osman Zeki Üngör REKLAM İçinde geçtiği dönemi eşsiz bir dille anlatan etkileyici prodüksiyonuyla dikkat çeken ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’, gösterime; ‘Bir ülkenin yeniden bestelenme hikâyesini anlatan bir film’ sloganıyla 25 Ekim’de girecek. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nda; Türk müzik tarihinde ‘Türk Beşleri’ olarak anılan bestecilerden birisi olan ‘Devlet sanatçısı’ ünvanını alan ilk sanatçı olan Ahmet Adnan Saygun’un eşi olan ‘Mediha Hanım’ı canlandıran Melis Sezen, Habertürk’e verdiği röportajda film ve kendisiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Melis Sezen; ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın milli bir gurur olduğunu belirterek, böyle bir filmde rol almanın gururunu yaşadığını dile getirdi. • Bugünlerde kendini nasıl hissediyorsun? Bugünlerde yaşadığımız şeylerden dolayı kendimi tuhaf hissediyorum ama aynı zamanda yüreğimizin çok kuvvetli olduğunu düşündüğüm için umutlu da hissediyorum. • ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ için teklif geldiği zaman ne hissettin? Filmin hangi özellikleri seni çok etkiledi? Senaryoyu okuduğumda çok sevdim. Bana gelen rol teklifi, ‘Mediha’ karakteri içindi. Filmimiz 1934’te geçiyor ve ‘Mediha’ bir piyanist. 1934’te ilk defa Cumhuriyet kadınlarının nasıl olduğunu görüyoruz. Aslında Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet kadınlarının ne kadar modern ne kadar özgüvenli ne kadar ayakları yere sağlam basan ve yetenekli ve bence muhteşem kadınlar olduğunu görüyoruz. Bizim de aynı şekilde aynı şeyi devam ettirdiğimizi düşünüyorum. Filmde göreceğiz, ‘Mediha’ rolü çok özel bir noktayı tutuyor. Kadın açısından da kadının yoğun bir tarafını gösteriyor. İlk başta onun yoğunluğundan, Cumhuriyet kadınını portrelemekten çok gurur duyup heyecanlandım ama ‘Mediha’nın o yoğunluğunu gördüğümde ilk başta korktum. Oyuncu olarak, tamamen karakter psikolojisinden bahsediyorum. Sonra, “Neden korkuyorum ki?” dedim ve üstüne gittim. İyi ki de gitmişim. Filmde gerçekten hiç bilmediğim taraflarım doğdu. “CUMHURİYET KADININ KEŞFİYDİ” • Siz oyuncular için gerçek karakterleri canlandırmak daha mı heyecanlı oluyor? Tabii işin bir de ağır sorumluluğu söz konusu… Burada Ertan Saban’ın Salih Bademci’nin, Ahmet Rıfat Şungar’ın Birce Akalay’ın; aslında, benim dışımda bütün oyuncuların canlandırdığı karakterler herkesin tanıdığı, bildiği çok ünlü insanlar ama ‘Mediha Hanım’a baktığımızda; hakkında bilgi bulmakta zorlandık. Başta aradılar ama tam olarak bulamadılar. Sonrasında yönetmenimizle konuştuğumuzda; “O zaman biz tam bir ‘Cumhuriyet Kadını’ göstermeliyiz” dedik. Atatürk’ün ülkeyi kurduğunda attığı temellerle kadının ne kadar önemli olduğunu daha filmimizin ilk fragmanında bile en başta görüyoruz. Filmde de tam olarak bunu anlatıyoruz. “Bir Cumhuriyet kadını nasıl olur?”dan keşfe çıktık. Aslında kendimizi bulduğumuzu söyleyebilirim. Bunu gururla söylüyorum tabii ki…. O yüzden benim açımdan daha çok keşif alanıydı ama diğer oyunculara bu soruyu sorarsanız belki onun zorluğunu çok daha iyi anlatabilirler. Benimki dediğim gibi bir Cumhuriyet kadınının keşfiydi. "FİLM, BANA PİYANO ÇALMAYI KAZANDIRDI" • ‘Mediha Hanım’ı canlandırmak için nasıl bir çalışma yaptın? Piyanoya başladım. Ben hiç enstrüman çalmayı bilmiyordum ama bir piyaniste hayat verdiğim için hemen piyano derslerine başladım. Özsoy Destanı’ndan küçük bir kısım çalmaya başladım ama en çok çaldığım; ‘10. Yıl Marşı’… Çünkü ’10. Yıl Marşı’nı çaldığım bir sahnemiz de var. ‘10. Yıl Marşı’nı özellikle çalıştık. Piyanoyu çok sevdim, evime piyano aldım ve evde çalışmaya devam ettim. Bu da kendi keşiflerimden biri mesela… Ben dans ediyorum ve dansla piyanonun aslında aynı şey olduğunu fark ettim. Aslında her şeyin aynı olduğunu; yani teknik tabii ki farklı olabilir, enstrüman, her şey farklı olabilir ama aslında her şey aynı. Benim için güzel oldu. Bir ara herkese piyanonun başında bir şeyler çalmaya çalıştığım için, bir baktım bir gün kayıttayken ben piyano çalmaya devam ediyorum. Sonra rejiden biri “Melis Hanım, lütfen, kayıttayız” diye koştu. “Çok pardon” deyip hemen kalktım. "BAŞTA ATATÜRK OLMAK ÜZERE HEPSİNE SONSUZ TEŞEKKÜR EDERDİM" • ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın çekimleri, Özsoy Destanı’nın sahnelendiği halkevinde gerçekleştirildi. Çekimler esnasında neler hissettin? 90 yıl öncesine dönme şansın olsaydı; Atatürk’e, Ahmet Adnan Saygun’a ve Mediha Hanım’a ne söylemek isterdin? Bazen böyle şeylerde kelime bulunamaz… Kalpten nasıl sonsuz teşekkür edilirse o şekilde teşekkür ederdim. Çünkü çok büyük bir dâhi bizim önderimiz. Özsoy Destanı’na baktığımızda İran ile Türk destanlarını aslında birleştiriyor ve biz baktığımızda orada bir kurt ve bir aslan doğduğunu görüyoruz. Bunların ikisi kardeş ama ayrı düşürülüyorlar. Aslında onların da kardeş olduğu, bir olduğunu anlatan bir destan. Aynı zamanda çektiğimiz yer halkevi, yani gerçek bir mekânda çektik. Gerçekten Atatürk’ün gelip oturduğu koltuklarda çektik. Orada gerçekten bu yaşandı ve biz aslında tekrar aynı şeyi yaşayabildiğimiz kadar yaşamaya çalıştık. Oraya gittiğinizde bakıyorsunuz, inanılmaz bir sahne yapılmış ve en tepede de yine kocaman bir kurt kafası var. Aslında Özsoy Destanı ile hepsi tamamen bütün ama en çok kardeşliği, barışı ve en temelinde aslında sevgiyi ve bir olduğumuzu anlatıyor. Bence sevgiyi anlatan bir liderden daha büyük bir şey olamaz. O yüzden Atatürk’e sonsuz teşekkür ederdim. Ahmet Adnan Saygun’a cesaretinden dolayı teşekkür ederdim. Mediha Hanım’a da cesaretinden dolayı sonsuz teşekkür ederdim. Mustafa Kemal Atatürk, Özsoy Destanı’nı ülkemizi ziyaret eden İran Şahı Rıza Pehlevi’nin onuruna hazırlattı. • Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın en etkili sahnelerinden biri de Atatürk’ün; “5 ayda 7 düveli kovduk, 3 ayda harf devrimini yaptık, 26 günde bir eser çıkaramayacak mıyız?” demesi. Atatürk’ün insanları motive edici bir zekâya sahip olduğunu bir kez daha gördük. Bence de… Biz Atatürk’ü aslında hep savaş kısmındaki haliyle biliyoruz ama burada savaşta değil, kültür – sanat devriminde görüyoruz ama aynı dâhilik, aynı ruh, aynı bilgelik var. “O ASİL KANDA SEVGİ AKIYOR • ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın izleyicilerde nasıl bir etki bırakmasını umarsın? Benim hissettiğim sıcacık, umut dolu bir sevgiydi… Ve böyle bir öndere sahip olduğumuz için gerçekten ne kadar şanslı olduğumuzu hissettim. Çok gurur duydum. Herhangi en ufak bir anda gurur duymayı unutuyorsak, kim olduğumuzu unutuyorsak, ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve aslında damarlarımızda akan o asil kanı unutuyorsak, bence çok güzel bir hatırlatma niteliğinde bir film. Çünkü o asil kanda sevgi akıyor bence… "ÖZÜMÜ KEŞFETTİM" • ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın sana edindirdiği en önemli öğreti ne olmuştur? Çok yönlü galiba… Atatürk’ten bir kez daha bambaşka ilhamlar aldım. Birincisi bu… Mediha Hanım tarafından baktığımızda da ilk başta korktuğumu söyledim ya aslında o duygusal yoğunluğundan korkarken sonra onu keşfettim. Sonrasında birlikte olduğumuz ve birlikte çalıştığım herkese teşekkür ettim. Mediha Hanım’ın aslında ne kadar güçlü bir kadın olduğunu keşfettim ve sonra kendimde de onu keşfettim. Mediha Hanım’ın o fedâkarlığının aslında sevgiden geldiğini fark ettim. En başta dışarıdan belki yüzeysel baktığım şey, benim en derinim olmuş oldu. Ben de kendimde onu keşfettim. O yüzden Mediha Hanım, bana şöyle güzel bir büyüme verdi. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’, kişisel yolculuğum olarak da çok heyecanlı olduğum özümü keşfettiğim bir film. Ankara’ya hiç gitmemiştim, Ankara’ya gittik. Sadece çok küçükken bir günlüğüne gidip – gelmiştim, Anıtkabir’i ziyaret etmiştim. Ailem de geldi, hep birlikte tekrar Anıtkabir’i ziyaret ettik. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ benim için çok özel bir film ama bence sadece benim için değil, hepimiz için çok özel bir film. Çünkü bu filmde bizi anlatıyoruz. Işıl ışıl bir biz görüyoruz. Yürekli bir biz görüyoruz. Bunu hep söyleyeceğim. Çünkü filmi ilk izlediğimde de söyledim; o “Damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözünü yüreğimde çok fazla hissettim. O yüzden de herkesi filmimize davet ediyorum. Dâhi bir Atatürk ve aynı zamanda da nasıl hassas bir insan olduğunu görüyoruz. Aslında Atatürk’ün yüreğinin en küçük şeylerde de ne kadar kocaman olduğunu görüyoruz. Atatürk’ün insan yanını burada apaçık görüyoruz. "BENİM İÇİN ÇOK ACAYİPTİ" • Baban sana Cumhuriyet’in 100’üncü yılı için mektup yazmış. Sonra da ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nda rol aldın. Bu konuda neler hissediyorsun? O mektup benim için çok acayipti. Çünkü hiç haberim yoktu. Bundan 20 yıl önce 2002’de ben o zaman birinci sınıfa gidiyormuşum. Zaten babamın yazdığı mektubun üstünde “Ali ata bak!”, “Ekrem topu tut!” gibi yazılar yazıyor. Onları ben yazmışım oraya ve sonra da babamın mektupta anlattığına göre; Cumhuriyet Bayramı’na gitmişim. Böyle bir şey olunca şoka girdim. Çünkü hiç haberim yoktu. Kimsenin de haberi yokmuş, bir tek babam biliyormuş. Bana telefon geldi, amcam aradı, “Babandan sana 20 yıl öncesinden mektup geldi” dedi. İnanmayıp babamı aradım, amcam böyle bir şey söylüyor, şaka mı, diye sordum. Babam direkt “Evet, yazdım” dedi. Sonra evde birlikte açtık ve okuduk. Bereket olsun diye o zamanın parasını koymuş, o zamandan aile fotoğraflarımız var. Mektupta yazdığı şeyler çok özel çok kıymetli. Daha güzel bir hediye olabilir mi? Resmen zamanda boyut atlıyoruz. Hem de Cumhuriyet’in anısına… • Annen, oyunculuğa olan ilgini keşfetmiş ve seni Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yazdırmış. Yeteneğini etrafınıza nasıl belli ediyordun? Bir şeyleri anlatırken hep yaşayarak anlatıyordum, hâlâ da öyleyim. Mesela, okulda bir şey yaşadığımda onu canlandırarak, yaşayarak anlatıyordum. Ya da televizyonda film izliyordum, sonra odama gidip o karakter oluyordum ve o karakterin hayatına devam ediyordum. Kafamda başka bir hikâye yazıyordum ve onunla oyun oynuyordum. Okulda hep gösteriler oluyordu, sahnedeydim ama en çok tiyatro olarak anladığımız 5’inci sınıfta drama dersleri başladı. Bir baktım benim en sevdiğim ders oldu. O kadar seviyordum ki kendimi kaybedip kendimi buluyordum. Öyle olunca drama öğretmenimiz annemle konuşmuş; “Bu kız dramayı çok seviyor, bence tiyatroya başlatmalısınız” demiş. Aynı zamanda İngilizce derslerinde de skeçler yapıyorduk. İngilizce öğretmenim de aynı şeyi söyledi. Öyle başladık… Annem beni gerçekten her hafta sonu Silivri’den Cihangir’e Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne taşıdı. Ve hâlâ da hep yanımda, gerçekten çok teşekkür ederim. • 10 televizyon dizin ve 6 filmin var. 8 yılda 16 yapım sana neler hissettiriyor? Hiç saymamıştım ama çok mutlu hissediyorum. Çünkü bu en sevdiğim yolculuk. Hep kalbimde olan şeyleri kalbimle yapmaya çalışıyorum ve kalbimde olan şekliyle yapmaya çalışıyorum. Bu benim için çok gurur verici ve mutluluk verici bir şey. İnşallah, yolumuz sonsuz olsun. “ASLINDA AKIŞINA BIRAKMAK GEREKİYOR” • Bugüne kadar mesleğin adına edindiğin en önemli öğreti ne olmuştur? Akışına bırakmak galiba… Hâlâ deniyorum. Oyunculuk bence çok öz bir meslek. Dediğim gibi her şey bir, her şey aynı. Biz her ne kadar akışa bıraksak da zihin bazen çok düşünüyor, bazı yerlere dalıyoruz ama zihin değil de kalbe geçtiğimizde aslında her şey çok öze gelmiş oluyor. Kendimizle aramızdaki duvarları da kırmış oluyoruz. Oyunculuk da tam olarak böyle bir şey bence… Çünkü bir karakterin keşfine çıkıyoruz ama aynı zamanda o karakterin de ortaya çıkmasına izin vermek ve kenara çekilmek lâzım. Aslında akışa bırakmak gerekiyor. • Akışa bırakmak her zaman mümkün oluyor mu? Bırakıldığında anlaşılmıyor. Ben de akışına bıraktığımda anlamamış oluyorum. Mesela, “Kestik!” diyorlar, hocam nasıl oldu, olmadı sanki, falan diyorum ve ne yaptığıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum ama sonra bir bakıyorum orada bambaşka bir şey olmuş. Zaten yaptığım şeyi hatırlamıyorsam demek ki hiç düşünmüyormuşum, zihnin devreye hiç girmediği bir anmış. Zihnin devreye girmediği anda çok mucizevi, sihirli şeyler çıkıyor. Oyunculuk da bunu keşfetmek için çok özel çok güzel bir yol. O yolda ilerliyorum. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nda Ahmet Adnan Saygun’u Salih Bademci canlandırdı. • Hayatında kırılma anı ya da aydınlanma dönemine girdiğin bir an oldu mu? Belirli bir kırılma anı söyleyemiyorum, söylemek de istemiyorum. Sanki bir şeyi kısıtlamış gibi hissediyorum. Öyle bir şeyim yok ama her anım da kırılıyor. Küçük küçük kırılmalara da bakarsak her anda yeni bir şey keşfediyorum. Yeni bir şeylere dönüşüyorum. Aslında her an dönüşüyoruz. • Mesleğin adına özellikle ne yaparsan kendini çok iyi hissedersin? Bunu hissettiğim oluyor çok şükür ama en özel şey şu oluyor bence: Bir karaktere hayat veriyorsunuz ve sonra o karakter her şeyiniz oluyor. Sonra o karakterin hissettiği her şeyi bambaşka birinde onun yansıması olarak görüyorsunuz. Siz onun duygularını yaşarken aynı anda başka biri de belki de dünyanın bambaşka bir yerinde, sizinle aynı dili konuşmayan biri bile olabilir, aynı duyguları hissediyor ve yaşıyor. Sizin karakterinizle aynı ruhla yaşıyor. Yani sizin karakterinizden görerek, sizin karakterinize inanarak yaşıyor. Orada işte dil ayrımı, köken ayrımı ya da dünyanın neresinde oturduğunuzun ayrımı, hiçbir şey kalmamış oluyor. O tek noktada buluşuyorsunuz. Bu bana çok kıymetli geliyor. Daha önceki karakterlerimden birinde, beni hiç tanımayan bir kadın geldi; “Senin bu yaşadığını ben kendi özel hayatımda yaşadım. Ne hissettiğini çok iyi anlıyorum” dedi. Orada senin derken karakter için konuşuyor ama zaten karakter de benim parçalarımdan biri. Ben de oyum. O çok acayip bir şey bence. Kalbe dokunmak… Orası bana dokunuyor, ben de oraya dokunuyorum. Bu muhteşem bir şey. Ne kadar çok kalbe dokunursam o kadar güzel. "İKİ TÜRLÜ DE ÖDÜL OLUYOR" • Mesleğin adına özellikle neyi başarırsan kendini çok iyi hissedersin? Ödül almak gibi diyorsak, o zaman Oscar diyelim… Burada mesela, ilham aldığım kişileri söyleyebilirim. İlham aldığım dediğim çok beğendiğim ve başarılı giden isimleri söyleyebilirim ama benim için en önemli şey bir karakteri çok derinden çıkarınca kalbe dokunuyor ya, galiba en büyük ödül o. Yanında gelenler ödüller oluyor. İki türlü de ödül oluyor. ‘Poor Things’ diye bir film var; orada da hayata dair, yaşamaya dair, bir kadın olmaya dair ve yaşamın özünü keşfetmeye dair bir hikâye var. Bir bebek beynini yetişkin beynine yerleştiriyorlar. Buradan da bakıldığında o zaman bir bebek gibi aynı keşiflerle, heyecanla yetişkin bedeninde dünyayı keşfetmeye başlıyor. Biz şimdi bazen kayboluyoruz ya, stresler yapıyoruz, zihin çok çalışıyor ama burada aslında bebeklerin kendini keşfetmesi, kendini sevmesi, olduğu gibi akışa bırakmasını görüyoruz. Oradaki kadının performansıyla bende çok muhteşem bir şey uyanıyor. En kıymetli şey bu. Emma Stone da o rolle Oscar’da ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldı. Bu en kıymetli şey bence. Orada başarına taç takıyorlar. "DEHA'DA BAMBAŞKA BİR KADIN İZLİYORUZ" • SHOW TV’de yayınlanan ‘Deha’da rol alıyorsun. ‘Deha’ ve ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’… İki güzide yapım… Senin için bir hayli ışıltılı olan dönemi nasıl yorumlamak istersin? Çok heyecanlı olduğum bir dönem. ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın milli gururu var. Onun gururunu yaşıyorum. Onun sonrasında da ‘Deha’ya başladım ve orada da çok başka bir karaktere hayat veriyorum. Burada bambaşka bir kadın izliyoruz, orada bambaşka bir kadını yaşıyorum. Çok heyecan verici ve çok şükrettiğim bir dönem. "SOSYAL MEDYA BENİ KULLANAMAZ. BEN ONU KULLANIRIM" • Sosyal medyayla aran nasıl? Ünlüler için sosyal medyanın çok kullanılması avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır? Sosyal medyayı içimden geldiği gibi kullanıyorum. Bazen gördüğüm bir şeyleri paylaşmak hoşuma gidiyor. Evde, dans ediyorum, onu paylaşıyorum. Şarkı söylüyorum, onu paylaşıyorum. Denizi çekiyorum, paylaşıyorum. Bazen de bakıyorsunuz iki hafta hiçbir şey paylaşmıyorum. Tamamen canım nasıl istiyorsa öyle kullanıyorum. Benim açımdan herhangi bir dezavantajı yok. Ruhum nasıl istiyorsa öyle kullanıyorum. Sosyal medya beni kullanamaz. Ben onu kullanırım. Sanat devrimin galası yapıldı Haberi Görüntüle
Kaynak
GENEL
3 saat önceGENEL
3 saat önceGENEL
1 gün önceGENEL
1 gün önceGENEL
3 gün önceGENEL
3 gün önceGENEL
4 gün önceHerhangi bir şikayet veya haber kaldırma talebiniz için lütfen [email protected] adresiyle bizimle iletişime geçin.